Ses Nedir?

Bu yazıda sesin temel anlamda ne olduğunu ve oluşum sürecini göreceğiz.

Türkiye'de Ses ile İlgili İş Sahaları

Bu yazıda ülkemizde ses ile ilgili ne tür iş sahaları olduğunu göreceğiz.

Yaratıcılığın Sınırı: Foley Sanatı

Aksiyon filmlerindeki patlama efektlerinin, kovboy filmlerindeki atlara ait tüm seslerin nasıl kaydedildiğini biliyor musunuz? Gelin çağın sanatı Foley'le tanışın.

Mikrofon Türleri ve Modelleri Nelerdir?

Piyasada birçok türde mikrofon vardır ve farklı amaçlar için kullanılır. Bu yazımızda ev stüdyosu için kullanılan mikrofon türleri ve bu mikrofonların çalışma mekanizmalarını göreceğiz.

EQ (Ekolayzer) Nedir?

Müzisyenler dahil birçok kişi ekolayzerların çalışma mantığı konusunda eksik bilgiye sahip.Bu yazıda ekolayzer türlerini, gelişimini ve çalışma mantığını göreceğiz.

19 Mayıs 2017 Cuma

EQ (Ekolayzer) Nedir?

EQ (Ekolayzer) Nedir?

   Ekolayzer, türkçede karşılığı eşitleme, bir ürün üzerindeki belirlenen frekansların sev seviyesini (gain) artırmaya ya da azaltmaya yarayan bir işlemci türüdür. Yani ekolayzer kullanarak aldığımız bir kayıt üzerinde belirlediğimiz frekanslara müdahale etmemize yarayan bir aygıttır ekolayzer. Bir önceki konuda bahsettiğim mikrofonlar gibi EQ'ların da gelişen teknolojiyle beraber bir çok türü ortaya çıkmıştır.

Ekolayzer Türleri

   EQ'lar temel olarak frekansların gain ayarına müdahale edebilecek potanslardan oluşurlar. Örneğin elimizde bir gitar kaydı olsun. Biz bu gitarın biraz gövde tonlu olmasını istiyorsak bunu için belirlediğimiz frekansların gain ayarlarını düzenleyerek istediğimiz frekansların duyumunu azaltıp istediklerimizi artırıyoruz. Yalnız başta da söylediğim gibi ekolayzer ürün üzerinde gain ayarı yani seviye ayarı yapmaya yarar. Yani siz kayıt esnasındayken yapılan hataları mixte hallederiz diyerek geçiştirirseniz EQ bu frekansların değişimine hiç bir katkıda bulunmaz. Sadece belirlenen frekansın seviyesine müdahalede bulunur.
   EQ türlerinden ilk olarak sabit (fixed) ekolayzer'a bakalım.

Sabit (Fixed) Ekolayzer


Bu ekolayzer modeli genellikle ucuz mikserler üzerinde bulunur. Üzerlerinde yukarıda da göreceğiniz üzere sadece gain müdahalesine yarayan potanslar vardır. Low-Mid-High olarak üç kanala bölünmüş bu EQ'lar  sadece bu kanallar üzerinde müdahale şansı tanırlar. Graphic ekolayzer gibi 30 banda kadar çıkan ekolayzer türleri de bu gruba dahildir.

Yarı Parametrik (Semi-Parametric) Ekolayzer 


Bu ekolayzer modeli Sabit ekolayzer'ın bir ileri modeli gibi görülebilir. Fiyat olarak biraz daha pahalı mikserlerde görülür. Sadece gain ayarına müdahale eden potanslar haricinde bir de band genişliğine müdahale eden potanslar vardır.  Örneğin 500 Hertz'lik bir frekansa müdahale ederken o frekansın çevresindeki 400 ve 600 Hertz'e de müdahale edebiliyorsunuz.

Parametrik (Parametric) Ekolayzer


Günümüzde yaygın olarak özellikle daw (digital audio workstation)'larda kullanılan ekolayzer türü diğerlerinden farklı olarak istenilen frekansın üstüne müdahale etme şansı tanır. Frekans spektrumunda istenilen frekan seçilerek üzerinde gai ayarı yapma şansı tanır. Bu EQ'larda 3 adet potans bulunur.

1.Frequency: Hangi frekansa müdahale edeceğinizi seçmenize yarayan araçtır.
 
2.Gain: Belirlenen frekans üzerinde seviye ayarlaması yapmanıza yarayan araçtır.

3.Q knob: Belirlenen frekans üzerindeki bant genişliğini ayarlamaya yarayan araçtır.

18 Mayıs 2017 Perşembe

MİKROFON TÜRLERİ VE MODELLERİ

Mikrofonların Türlerine Göre Çalışma Mekanizmaları Nasıldır?

   Piyasada birçok türde mikrofon vardır ve farklı amaçlar için kullanılır. Bu yazımızda ev stüdyosu için kullanılan mikrofon türleri ve bu mikrofonların çalışma mekanizmalarını göreceğiz.
   Genel olarak ev stüdyoları için kullanılan iki tür mikrofon vardır ve bu mikrofonlar diyaframlarına göre isimlendirilirler. Bunlar; metal diyaframlı ve elektrik akımı desteğiyle çalışan condenser (kondansatörlü) mikrofonlar ve bobin kullanılarak sinyal çeviren dinamik mikrofonlardır.
   Bobinli mikrofonlar, hoparlörlerin ve ses sistemlerinin çalışma mantığıyla hareket ederler. Bunu,


Piyasadaki en kaliteli mikrofonlardan
 Neumann U-87 Condenser Mikrofon.
aynı sistemin tersine çalışması gibi düşünebiliriz. Bir mıknatısın etrafına sarılı bobin teli ve bobin teline bağlı ses alıcı diyaframdan oluşurlar. Ses kaynağından gelen herhangi bir ses diyaframa çarparak titreştirir ve bu titreşim bobini de hareket ettireceğinden mıknatısla zıt yükler birbirlerini aksi yönlere hareket ettirir ve bu da bobin telinde küçük bir elektrik akımı oluşturur. Böylece ses elektrik sinyaline dönüşmüş olur. Bu temel mantıkla oluşan ses sinyalinin bazı avantajları ve dezavantajları vardır. Dinamik mikrofonlarda diyafram ses kaynağından uzaklaştıkça bas frekanslara olan hassasiyeti azalacağından vokal kayıtları gibi spesifik kayıtlarda pek elverişli değildir. Fakat yoğun frekanslı ortamlarda, örneğin konser kayıtları gibi ortamlarda düşük feedback isteneceğinden dinamik mikrofonlar diğer mikrofon türlerine göre daha elverişlidir.
   Türkçeye kondansatörlü mikrofonlar olarak geçen fakat yarı türkçe yarı ingilizce tabiriyle condenser mikrofon olarak anılan bu mikrofonlar ise dinamik mikronlara göre daha hassas yapıdadır. Bu mikrofonların çalışma prensiplerinde ise iki adet metal plaka yer alır. Bunlardan en öndeki (ses
Konserlerin vazgeçilmezlerinden
Shure SM-58 Dinamik mikrofon
kaynağını alacak olan) plaka hareketlidir. Bu hareketli plakaya diyafram ya da membran adı verilir. Membranın arkasında sabit şekilde duran ikinci metal plaka durur. Ses kaynağından gelen ses membrana çarparak onu hareketlendirdiğinde, plakalar arasındaki alanın kapasitesinde değişmeler olacaktır. Dışarıdan bu alana verilecek sabit bir elektrik akımıyla kapasitedeki değişimler elektrik akımına dönüştürülebilecektir. İşte condenser ya da diğer bir deyişle kapasitif mikrofonlardaki çalışma mekanizması bu şekilde işler. Çalışmaları için dışarıdan bir elektrik desteği gereklidir ve bu desteğe phantom power (gizli güç) adı verilir. 
   Condenser mikrofonların dinamik mikrofonlara göre daha geniş frekans cevabı vardır. Bu da onu stüdyoların vazgeçilmezi kılar. Fakat çok hassas yapıda olmaları ve uçuk fiyatları sebebiyle satın alırken iki kere düşünmeye sebep olabilir.

Mikrofon Modelleri Nelerdir?


Condenser mikrofonlarda uygulanan bir çok pattern vardır. Bunlardan bazıları Omni-directional, Cardioit, figure-of-eight patternlerdir. Daha bir çok pattern mevcuttur fakat bu yazıda en yaygın kullanımda olanları göreceğiz.

Cardioit Pattern

Cardioit Pattern Grafiği

Bu pattern türü isminden de anlaşılacağı üzere kalp şeklince bir cevap alanına sahiptir. En çok ön taraftan gelen seslere hassasken, bu hassasiyet kenarlara doğru azalmaya başlar ve arkaya geçildiğinde sıfır olur. Bu pattern genellikle vokal kayıtlarında ambiyansı almamak ve yansıyan seslerden korunmak için kullanılır.

Omni-Directional Pattern

Omni-Directional Pattern Grafiği
Her yönlü mikrofonlar olarak da adlandırılır. Her yönden gelebilecek seslere açıktırlar. Bu modeldeki mikrofonlar da ambiyansı yakalamak için idealdir. Maliyetinin düşük olması da ayrı bir avantajdır.

Figure-of-eight Pattern

Figure-of-eight Pattern Grafiği
Bu mikrofonlara 8 mikrofonlar da denir. Grafiğine baktığımızda zaten frekans cevap alanları sekiz rakamına benzer. Bu mikrofonlar yan açılardan gelen seslere sağırdırlar. Karşılıklı iki vokallerde kullanımı çok elverişlidir. Ayrıca özellikle enstrüman kayıtlarında arkadan gelecek yansımalar için mükemmel bir modeldir.

   Ayrıca aşağıdaki videodan mikrofon türleri arasındaki duyum farklarını da görebilirsiniz. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere.


   

17 Mayıs 2017 Çarşamba

YARATICILIĞIN SINIRI: FOLEY SANATI

Foley sanatı nedir?

   Yüksek prodüksiyonlu filmlerin, ya da genel olarak tüm filmlerin seslerinin nasıl kaydedildiğini hiç düşündünüz mü? Üstelik bu kadar kaliteli ve gerçekçi dövüş sahnelerinin, araba taklalarının, patlama seslerinin, uzay mekiği seslerinin olduğu filmler...
   Genel olarak filmlerin seslerinin, filmler çekilirken canlı kayıtla birlikte alındığını sanarız. Evet, bu bir bakıma doğrudur. Aksiyondan uzak, fazla efekt içermeyen ve genelde diyaloga bağlı olan filmlerde genellikle canlı kayıt yapılır. Fakat biraz daha düşününce bir savaş filmindeki patlama
seslerini, çatışma efektlerini canlı kayıtla almak mümkün olmayacaktır. Mümkün olsa bile bu işlem çok yüksek faturalar açığa çıkaracağından pek de tercih edilen bir opsiyon olmayacaktır. İşte film sektöründe çalışanlar bu açığı görerek yeni bir sistem (çıktığı zamana göre yeni) düşünmüşler ve filmlerdeki kayda alınması zor olan seslerin film çekildikten sonra ayrı bir stüdyoda alınmasını önermişler. Bunun için bir aksiyon filmini örnek olarak ele alalım. Örneğin aksiyon filminin bir sahnesinde kargo uçağından düşen bir araba olsun. Gerçek hayatta böyle bir olayı canlı kayıtla almak imkansıza yakındır. Çünkü olayın maddi boyu açısından tekrarlanması çok zor olduğu için tek hamlede kayıt almak büyük bir risk demektir. kaldı ki böyle bir sahneyi görüntü olarak kayıt altına almak yerine günümüzde vfx tekniklerini kullanıyorlar. İşte bu sebeple büyük bir hangarı andıran bir stüdyoda her ortama ve her koşula uygun sesler çıkaracak malzemeler depoluyorlar. Bunların içinde bir saman balyasından bir tencereye, çakıl taşı dolu bir varilden gazete kağıdına kadar her şey  ama her şey var. Efekt seslendirmesi yapılacak film sahnesi bir ekran aracılığıyla foley sanatçılarının karşısına yerleştiriliyor. Foley sanatçıları ekranın karşısına geçerek kulaklıklar yardımıyla filmi takip edebiliyorlar. Arka planda kalan bir adet tonmeister veya ses asistanı önünde bulunan ses mikseriyle, kayda alınacak seslerin seviyeleri ve üzerine uygulanacak işlemcileri yönetiyor. Kaydı alınacak sahne
için hangi eşyalar gerekecekse o eşyalar foley sanatçıları tarafından ayarlanıyor ve kayıt başlıyor. Kargo uçağından düşen bir araba için örneğin metal bir levha kullanıyorlar. Kargo uçağının açılan kapağı yere her çarptığında, foley sanatçısı da elinde bulunan metal levhayı yere vuruyor ve o sese benzer bir ses elde ediyor. Kayıt aynı bu şekilde benzer sesler elde edilerek tamamlanıyor. Daha sonra kayda alınan bu sesler stereo veya surround sisteme göre mixlenerek ve üzerlerine gereken işlemciler uygulanarak son halini alıyor.
   Film endüstrisinin hayal gücünü zorlayan, yaratıcılığın sınırlarına dayanan bu sanat dalı gerçekten çok önemli bir yere sahip. Hayranı olduğunuz veya beğenerek izlediğiniz dizi veya filmlerin foley işlemlerinin nasıl gerçekleştiğini merak ediyorsanız arama motoruna "foley" yazmanız yeterli. Bu yazıda sizin için birkaç tane foley örneğini aşağıya koydum. Başka bir yazıda görüşmek üzere.




16 Mayıs 2017 Salı

Türkiye'de Ses ile İlgili İş Sahaları

Türkiye'de Ses ile İlgili İş Sahaları

   Bir önceki konumuzda sesin oluşum sürecinde hangi aşamalardan geçtiğini, ses oluştuktan sonra onu duyabilmemiz için ne tür koşullar arandığını öğrendik. Bu yazımda, ses ile ilgili ilgili daha detaylı konulara girmeden önce yaşadığımız ülkede ses ile ilgili ne tür iş imkanları var biraz ona değinmek istiyorum.

Temel olarak sesin dalları

   Sesi bir iş sahası olarak düşünürsek, onu iki ayrı safhaya ayırabiliriz. Bunlar; üretim safhası ve işlem safhası olarak tanımlanabilir.

 Üretim Safhası  

Üretim safhasında sesin kaynak olarak üretimini ele alırsak, iş sahası olarak seslendirme sanatçılığı, ve vokalistlik ön plana çıkar. Vokalistlik için belirli müzikal eğitimler (harmoni, şan vs.) gerekli olduğu için o konu hakkında ayrıntılı bir araştırma yapmanız gerekmektedir. Seslendirme sanatçılığında ise genellikle alaylılık söz konusudur. Yani belirli bir eğitimden ziyade kayıt alınan
stüdyolarda arkaplanda kalarak uzun bir süre boyunca kayıtları izlemeniz gerekmektedir. Böylece yapılan işin türlerini ve ileride yapacağınız işteki hataları önceden görmüş olacaksınız. Onun dışında yine seslendirme sanatçılığı için diksiyon ve şan eğitimi de önemli ölçütlerdendir. Şan eğitimi sayesinde sesinize olan hakimiyetinizi güçlendirebilir, diksiyon eğitimi sayesinde daha akıcı ve duru bir şekilde konuşabilirisiniz.
   Ayrıca hem üretim hem işlem safhasına giren müzik prodüktörlüğü de bu iş sahaları arasındadır. Prodüksiyon işi üretim yoğunluklu bir olduğu için bu konuya dahil ettim fakat bu alan aynı zamanda yoğun teknik bilgi ve müdahale de içerdiği için aynı zamanda işlem safhasına da dahil olur.

İşlem Safhası

   İşlem safhasında çok geniş iş alanları bulunur. Bunların en başında kayıt teknisyenliği gelir. Kayıt teknisyenleri genel olarak stüdyolardaki kayıt işlerinin teknik kısımlarından sorumludur. Stüdyodaki set-up 'ların devamlılığından herhangi bir küçük problemde onarımından sorumludur. Dolayısıyla kayıt teknisyeninin kullandığı malzemeler hakkında az çok bilgi sahibi olması gerekmektedir. Bunun dışında en az bir kayıt programı bilmesi gerekmektedir (Bu programları sonraki konularda göreceğiz). Kayıt esnasında dip gürültüsü oluşumunu engellemek, seslendirme sanatçısından kaynaklı çapaklar varsa onları temizleyip kaydın zaman akışını yönetmek yine işleri arasındadır.
   
Stüdyolarda işler kayıt teknisyeninden sonra mix teknisyenine gider. Mix teknisyeni gelen kaydı (eğer varsa senkronunu yaptıktan sonra) belirli işlemciler ve pluginler (eklentiler) kullanarak belirli bir şekle sokup gerekirse kaydın panoramasını ayarladıktan sonra işleme hazır hale getirir. Ses seviyesinin dengesini kayıt teknisyeni veya mix teknisyeni yapabilir. Mix teknisyenliğinde deneyim ve tecrübe kazandıkça stereo mix teknisyenliğinden 5+1 mix teknisyenliğine, sonra 7+1 surround mix teknisyenliğine geçiş yapılabilir.
   Bu mesleklerin dışında sesin daha çok fizik-müzik kısmına giren, genellikle ses mühendislerinin seçtiği Tonmaysterlik (tonmeister) vardır. Tonmeister 'lar sesin fizik kısmı hakkında ve ayrıca müzik hakkında derin bilgilere sahip olan kişilerdir. Bu meslek sahipleri müzisyenlerle birlikte çalışarak ses üzerinde gereken ayarlamaları yaparlar. Yüksek derecede bilgi birikimi istediği için bu mesleğe sahip olmak biraz zordur. Bunun için uluslararası düzeyde SAE (the school of audio engineering) , Türkiye'de ise Galatasaray ITM gibi ses mühendisliği eğitimi veren enstitüler bulunmaktadır. Yine bu iş sahasıyla ilgili aranjörlük, master mühendisi gibi müziğin üretim ve final aşamasında görevli insanlar vardır.
   Sesin üretim ve işleme safhaları haricinde bir de akustik düzenleme işi vardır. Bu meslek sahipleri
yine ses mühendisliği eğitimi alarak bu mesleğe başlarlar. Akustik düzenlemede asıl amaç duyumu mümkün olduğunca az frekans kaybıyla sağlamaktır. Kayıt stüdyolarından sinemalara, opera salonlarında eğlence mekanlarına kadar her mekanda akustik düzenleme ihtiyacı vardır. Akustik düzenlemede sesin hareket alanları, yansıma dereceleri, yansıtma görevi gören malzeme türleri ve frekanslar hakkında bilgi sahibi olunması gerekmektedir. 
   Bunun dışında daha burada ismi geçmeyen bir çok iş sahası mevcuttur. Bu yazımda genel olarak karşımıza çıkan iş sahalarına örnekler verdim. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere.

15 Mayıs 2017 Pazartesi

Ses Nedir?

Sesin Hayatımızdaki Yeri ve Önemi Nedir?

İnsanlık tarihi boyunca iletişim varolmuştur. İnsanlar da yeryüzündeki diğer tüm canlılar gibi iletişime ihtiyaç duymuştur. İletişim tarihine baktığımızda insanlar zaman zaman mağara duvarlarına şekiller çizerek, zaman zaman da yazıyla ve yine gelişen teknolojiyle beraber telgraf, telefon vs. ile iletişimini sürdürmüştür. Fakat iletişimin temeline indiğimizde; insanlar varolduğundan beri iletişim için tek birşeye çokça ihtiyaç duymuştur: sese.

Peki insanlık için bu derece önemli olan bir iletişim aracı hakkında, yani ses hakkında, ne kadar bilgiye sahibiz? Sesin oluşum süreci hakkında veya sesin kullanıldığı alanlar hakkında hiç oturup düşündünüz mü? Blog'umun bu yazısında size ses hakkında temel bilgileri anlatacağım ve ilerleyen konularda sesin kullanıldığı alanlar hakkında kısa bilgiler vereceğim. Öncelikle sesin oluşum süreciyle başlayalım.

Ses nasıl Oluşur?

Ses, bilindiğinin aksine bir madde değil bir hareket formudur. Yani ses, bir protein gibi veya bir mineral gibi havada bilgi kapsülü olarak hareket eden ve kulağımız gibi ses çözümleyici araçlar tarafından çözümlenerek bilginin açığa çıktığı bir madde türü değildir. 

Ses temel anlamda; titreşim üreten bir nesnenin, ürettiği titreşimler aracılığıyla bulunduğu ortamdaki molekülleri itmesi sonucu karakteristik bir harekete dönüştürmesi olayıdır. Sesin ne olduğunu daha rahat anlamak amacıyla, sesin oluşması için gereken 4 temel faktörü incelememiz gerekiyor ki bunlar; titreşim üreten nesne, titreşimin yayılacağı ortam, işitme aralığı ve frekans aralığıdır.


Titreşim Üreten Nesne

Sesin oluşması için titreşim kaynağının olması gerekir. Yukarıda da bahsettiğim gibi ses; titreşimin, kaynağın bulunduğu ortamdaki molekülleri karakteristik bir yapıda harekete geçirmesiyle oluşur.
Bkz. 1 Sinüsodial Dalga


 Sesi tasvir etmek için yukarıda gördüğünüz (bkz.1)"Sinüs Dalgası" şeması kullanılır. Bu şekildeki her bir tura (Sesin sıfırdan başlayıp artı ve eksiyi görerek tekrar sıfıra ulaşmasına) faz (phase), diğer bir adıyla çevrim denir. Bu terim ilerideki konularda sürekli olarak karşımıza çıkacaktır. İşte bu bir çevrim, bize temelde bir kerelik oluşan titreşime işaret eder. Yani kaynak on adet titreşim yaratsaydı, yukarıda gördünüz şekildeki çevrim sayısı da on adet olacaktı. 

Titreşimin sesi oluşturmadaki etkisini bu şekilde gördük. Fakat bu olay fiziki olarak nasıl gerçekleşiyor? Bu sorunun cevabı için sesin yayılacağı ortamları bilmemiz gerekiyor.

Titreşimin Yayılacağı Ortam


Titreşim kaynak tarafından oluşturuldu. Artık elimizde bir adet titreşim kaynağı var ve alıcı olarak da biz varız. Fakat bu titreşimlerin kaynaktan alıcıya, yani bizlere ulaşması için belirli ortamlara ihtiyacı vardır. Bir titreşimin sese dönüşebilmesi için bulunduğu ortamda birbirine etkide bulunabilecek moleküllerin olması gerekir. Bunun için doğada bulunan katı, sıvı ya da gazlar sesin yayılması için birer uygun ortamlardır. 
Bkz. 2 Sesin Hareketi


Kaynak titreşim oluşturduğunda bu titreşim bulunduğu ortamdaki molekülleri de şiddeti oranında harekete geçirir. Harekete geçen her molekül, hemen yanında bulunan diğer molekülü biraz güç kaybına uğrayarak aynı karakteristikte titreşime geçirir ve bu etkileşim alıcıya ulaşasıya kadar ya da şiddetini kaybedesiye kadar devam eder. Fakat bu etkileşimin hızı, yani sesin hareket hızı, her ortamda aynı değildir.
Bkz. 3 Molekül yapıları


 Sesin hızını etkileyen faktörler moleküllerin birbirine yakınlığıyla ilgilidir. katı cisimlerde moleküller birbirine çok yakınken, sıvılarda  bu yakınlık seyrelir ve gazlarda moleküller arasında epey bir boşluk kalır. Bu yüzdendir ki sesin havada ortalama sıcaklıktaki hızı 343 m/s iken bu hız katı cisimlerde, örneğin demirde 5100 m/s'dir. Bu yüzden Western filmlerinde kovboylar trenlerin gelip gelmediğini kulaklarını raylara dayayarak anlarlar.

İşitme Aralığı

Titreşim kaynağı bir titreşim oluşturdu ve bu titreşim bir ortam aracılığıyla bize ulaştı. Fakat bizim bu titreşimleri ses olarak algılayabilmemiz için titreşim kaynağının yeteri kadar yakınında olmamız gerekir. Az önce yukarıda da bahsettiğim gibi, moleküller arası etkileşim alıcıya ulaşasıya kadar ya da şiddetini kaybedesiye kadar devam eder.
Bunu bir örnekle tanımlamak gerekirse; sessiz bir odanın bir ucunda durduğunuzu düşünün. Bu odanın diğer ucunda da bir sinek vızıldasın. Bulunduğunuz durumda sineğin vızıltısını duyamazsınız çünkü sineğin kanatlarından çıkan titreşimin şiddeti, havadaki molekülleri sizin bulunduğunuz konuma kadar titreştirmeye yetmiyor. Ne zaman ki sinek sizin duyabileceğiniz en uzak mesafeye geldi, işte o nokta 0 (sıfır) dB (desibel) olarak tanımlanıyor. Çevremizde duyduğumuz ve dB cinsinden ifade edilen sesler, sağlıklı bir insanın 0 dB olarak duyduğu seslerin referans alınmasıyla ölçülür.

Frekans Aralığı

Bir sesi duyabilmemiz için sesin sadece işitme aralığımızda olması yetmez. Evrendeki tüm 
hareket formlarının bir frekans değeri olduğu gibi seslerin de bir frekans aralığı vardır. Bu frekanslar hertz (hz) ile ifade edilir. İnsanların işitme aralığındaki frekanslar 20 Hz - 20 kHz iken bu frekanslar renklerde 400 ila 800 tHz (terahertz)' lere çıkar. Sağlıklı bir insanın kulağı bu 20 Hz ve 20 kHz arasındaki sesleri çözümleyebilecek kapasitededir. Bu frekanslar arttıkça, havada oluşturdukları dalga boyları kısalır. Yani 20 Hz bir sesin havada oluşturduğu dalga boyu yaklaşık 17 metre iken 
20 kHz bir sesin havada oluşturduğu dalga boyu yaklaşık 17 cm'dir. Frekanslarla ve dalga boyları ile ilgili detaylı bilgiyi blogumdaki diğer konularda göreceğiz.

Form